Neredeyse her şey alev alıyordu.
Parlayıp karararak süzülen soloların kül tanesi geometrilerinin sağanağı altında duman tütüyorum.
Yağmak için çabalamaktan yorgun düşmüş, ötelenmiş yağmurun süklüm püklüm bulutlarda asılı kaldığı, hareketliliği kesilmiş yağlı boya tuvalin bir yerinde çakılı kalmış zaman.
Nereye yaslansam, büyüyen durağanlık, düşüncelerimin ağzı burnu toz içindeyken, söyleyeceklerimi zihnimin içine aceleyle süpürüyor.
Derinlerde, bir şarkının "dünya bir kar tanesidir" nakaratı erirken bir gayret yeniden donuyor, erirken yeniden donuyor, erirken yankılanıyor.
Dünya, boğazına çullanmış korkunç bileklerin altında nefesi kesilirken,
o nasıl bir güçtür!? Tüm nefesli çalgıları macunlayarak direniyor.
Soluğundan doğan merdümgiriz deli rüzgar flütleri dallarda, uçuşan kıvılcımlı yanık sololara karışıyor.
Kendesilyonlarca doğuran rahim, bu şefkat, bu azim, milyar yıllık devinimin bu hüzünlü görünümü.
Çok zaman önce bu ölüp dirilen direnişine katılmışım da insan türünün zehirli izinden ateş taban uzaklaşmışım, kaçış yöntemlerim içimde olağan bir metabolizmaya dönüşmüş, nicedir yamaç yollarındayım.
Dinmek bilmez sıcak rüzgarların ateşten dilleri bile tomurcukların nabzında evrilen yeni şarkıların girizgahını dillendiriyor.
Ergenliğe ulaşmış bu kuraklık, sararan yapraklar ve yürüyen tüm canlılarıyla karmaşık kafiyeler diziyor.
Azalan sabrıma karşılık, büyüyen sabrına hayranlıkla bakmak için ne zaman dinlenmeye kalksam duman tütüşüm neredeyse alev alacak.
Bulabildiğim küçülmüş serin klorofil dinginliklerinden birine kendimi zor atıyorum. Tarihlenebilecek bir ağacın gelecek anılarına karışmanın nazik bilgeliği. Sevdiğime bir not yazıp, topladığım solo kırıntılarının arasına tıkıştırıyorum: Gözleri drenaj kuyuları gibidir, sahra tozları esintilerinde bile ıslanarak, aklıma sarmaşıklar uzatır.