Geri
dönerken ikimiz de gölgemizin isteksizliğine şahidiz. Sayısız kum saatinin
nadide görkemlerle akıttığı zamanın şefkatli kumsalındayız ve her adımımızda
yeni gezegenler görür gibiyiz. Geri döndüğümüz yön de kötü değil; gölgemizin
isteksizliğini ikna etmeye çalışarak iki yandan koluna giriyoruz. Çok da üzgün
sayılmaz ama bizimle olmasa bile burasıyla vedalaşmanın burukluğu ile hafif
hafif dalgalanarak yürüyor. Biz de onun adımlarına uyum sağlamaya çalışıyoruz.
Nezaketimiz adımlarımıza yansıyor, zamanın değirmeniyle oluşmuş kumsalda ayak
izlerimiz de kendimiz kadar hafif, üzerine gelen yumuşak dalgalarla uçuşan
virgül gölgeli kelebekler halinde arkamızdan başka yolculuklara çıkıyor.
Neredeyse her bir adımda durup, gerideki kelebeklerin her birinin uçup ulaştığı
yerlere ayrı ayrı ziyarete gitmeye zaman ayırmak istiyoruz. Kelebek ziyareti
kısa olur. Üçümüz de biliyoruz ki şimdilik hala yeşil yapraklar. Fakat dingin,
sarı bir evrenin bigbang çekirdeğinin içinden geliyor tıkırtılar.
Güneş,
serinliğin belleğine doğru eğilirken, yakında tohumlar evlerine, sıcak
odalarına çekilecekler. Onların loş evlerinin pencerelerinden eski filizlerini
izlemelerine eşlik etmeyi umduğumuzu dile getiriyoruz konuşmadan. Gölgemiz
biraz teselli oluyor bundan. Güneş eğildikçe, onun boynu gün doğusuna doğru
uzanıyor, biz kuzeye ilerliyoruz. Yürünecek en güzel kıyılar, dünyanın güneşi
denizlere battığı yerlerde değil midir? Ateşi sulara...
Bakışlarımıza
henüz yansımamış milyonlarca düşünce gözlerimizin ardında sıraya girdiğinden,
tüm zamanlarımızı sarmalar gibi tutuyorum elinden. Bir şarkının içinden geçer
gibiyiz, adımlarımızdan notalar aksederken. Gideceğimiz yer de çok uzak
sayılmaz giderek uzaklaştığımız bu sahilden. Orada da içinde nefes alış
verişlerimizden doğan evrenlerin genişlediği küçük bir evimiz var. Orada da
bizden kalma izlerin minderlere yaslandığı hatıralarımız var. Bir daire; sobalı
değil, kaloriferli ama olsun. Klasik manzara tablolarındaki bacası dumanlı düş
evleri gibi görünmez ama yine de şiirlere layıktır. Kafiyelidir duvarları,
koltukları dingin, kapısı kavuşmalara aşinadır. İçe dönük cumbasında İzzet
bakışlı kedimiz uyumaktadır. Penceresinden bu gökyüzünü izlediğimiz, uzaklara
dalan bakışlarımıza bizimle eşlik eden bir daire, bizimle birlikte yaşayan,
bizimle coşan, bizimle durağan, hüznü derinden, neşesi kendinden, devranımızla
uçan bir daire! Üflesen durmaz...
Şimdi, özgül ağırlığını yitirdiğinden, çevremizde
sadece sezgiler halinde salınan kelimelerimizi okuya okuya yürüyoruz. Gelen
rüzgarlara yaprak dökmeye namzet bir ağaç gölgesine büyüyor gölgemiz, yaklaşan
hikayelere ışık tutan bol rüzgar güllü bir deniz feneri gibiyiz. Helezon
merdivenlerinde birikirken resimlerimiz, bu dünyanın bu kıyısına veda edecek
değiliz, etmiyoruz da... O yüzden üzülme! Şimdi gidiyor olsak da, daha sonra
uçan dairemizin penceresinden bakarken okumaya bıraktığımız bu liriğin işte tam
da şu an içindeyiz. Böylece ayak izlerimizle tüm mısralarının altını çizeceğiz.