12 Temmuz 2010
05 Temmuz 2010
ES ~
Genişçe uzanarak ses tellerimden dünyaya bebek ağlayışları sanılan şarkıyı söyleten. Kendisinin nasıl bir şey olduğunu ilk önce annemde tasvirleyen ve ılık bir deniz esintisi eşliğinde gökyüzünde gezinen gözlerimi indirip bakışıma yerleştiren. Kolumu kullanarak sevdiğimin saçlarının arkasından dolandırıp, burnuma yaklaşıp boynunun kokusunu algıma nakşeden ve eğilip retinamın ardından bir sümbül gibi titreyen gözleri izleten. Aklımın öğrendiği kelimeleri kullandırtıp, aklın bir yerlerde asla öğrenemeyeceği hisleri doğuran; şiir yazdıran, yazamayan biriysem yaşatan, armoniler yaydıran, bir enstrüman çalmayan veya müzisyen olmayana da içinden dışına besteler fışkırtan. Kayalara çarpan dalgaların milyarlarca köpüğe ayrılışındaki hissiyatı fizik kanunlarının ötesine çıkaran. Algı kapılarını ardına kadar açan, açılan kapılardan yeni kapılara açılan, aklıma eğilerek kendisini istekle anlamaya çalışan ilgimi cezbeden. Akıl ve bedenime temas ederek sevdiklerimle uyumumu sağlayan, küçük bir çocuğa, açan bir çiçeğe, sıcak bir selama ellerim vasıtasıyla dokunan, seven, hissettiren. Evrenin belirsiz bir yerindeki bu dünyada ve evrenin kendisinde, yaşamın aslında nasıl hüzün verici olduğunu ince ince anlatarak kirpiklerimden sular tırmandıran. İlk önce dingin hüznü öğreten, evreni insan gözlerinin ardından izleyen, o gözleri de uzaktan uzaktan süzen, o gözler ölse de yaşayacağı düşünülen ve düşündüğüm çok yakın ve öte varlık olan ; ruh, müziğin gıdasıdır.
24 Haziran 2010
Denizciye Göz Kırpan Sevdalar

2002 yılında fotoğraf ile yeniden ilgilenmeye başladığımda ben de fotoğrafa yeni başlayan herkes gibi her konuyu fotoğraflıyordum. Bir süre sonra belli bir konu üzerinde çalışma ihtiyacı duydum ve deniz fenerlerini kendime çalışma konusu olarak seçtim. Bu konuyu seçimimde Şile fenerinin de katkısı bulunmaktadır. Yaz aylarında hafta sonlarını Şile'de geçirdiğim dönemlerde zaman zaman geceleri fenerin ışığını seyretmeye giderdim. Bu seyir süreci zaman zaman beni geçmiş anılara götürür zaman zaman da gelecek ile ilgili hayallere sevk ederdi. Fenerler benim için yalnızlığın, hüznün, umudun ifadeleriydi.
Bu vesileyle deniz fenerlerini fotoğraflamaya başladığımda bu yapıların tarihçelerini de araştırmaya başladım. Çalışmalar ilerledikçe konunun gizemi beni içine doğru çekti. Başlangıçta bir fotoğraf albümü olarak düşündüğüm bu çalışma zaman içerisinde konsept değiştirdi ve topyekün bir deniz feneri kitabı halini aldı. Çalışmalarım sırasında yok olmaya yüz tutmuş enteresan bir mesleği de tanıdım. Fener bekçiliği veya fener bakıcılığı genellikle babadan oğula geçen bir aile mesleği. Fenerlere yaptığım seyahatler sırasında 3. kuşaktan, 4. kuşaktan fenerciler ile tanıştım. Fakat teknolojik gelişmeler geleneksel olan birçok şeyi tehdit ettiği gibi fenercilik mesleğini de tehdit etmeye başlamış. Artık günümüzde birçok fener uydudan elektronik sistemlerle kontrol edilmekte ve bir arıza durumunda teknik elemanlar devreye girmektedir. Klasik anlamda fenerciliğin varlığı ise giderek azalmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, kültür miraslarımızdan olan tarihi nitelikteki deniz fenerlerinin ve fenercilik mesleğinin gelecek kuşaklara aktarılmasına ve tarihe tanıklık yapılmasına küçük bir katkı sağlamaktadır. Bu çalışma oldukça uzun sürdü. Fotoğraf çekimleri 2003 yılında başladım. Çalışmalarımı yoğun profosyonel iş hayatımın içerisinde ancak yıllık izinlerimde ve zaman zaman da yakın mesafelere olan seyahatlerde de hafta sonu tatillerini kullanarak yaptım. Umarım okuyucuların beğenisini sağlayacak bir çalışma ortaya çıkmıştır.
(Önsöz'den)
11 Haziran 2010
20 Mayıs 2010
Şehrin Patikalarına
Oluk oluk insan akan yollar görünür, dünyanın yalnızlıklarının çatı oluklarında. O insanların aralarındaki boşluklar, beyin kıvrımlarındaki lekeler gibi bir söner bir parlar; sızarak içine, yavaş yavaş seyirte sürtüne hedefine varmaya çalışan ayaklarının üzerinde devinen gidiş gelişli aklının hülyalarında akarsın. Ebru mürekkebi gibi başka akışlara dağıla yayıla, başka akışların başka ayaklarına, başka ayak seslerinin göğe açılı göz çarpmalarına bulaşa bulaşa. kalabalıkların kıvrımlarında, bir an önce oradan, onlardan kurtulma ihtirasıyla tökezleyen bedenlerin savruk endişelerine çarpa vura, hedefsizce dolanan, sorgusuz ve gidişinin içeriksizliğini aklının derin koridorlarına bırakmış ve aslında orada o kalabalıkta değil, içine çektiği nefesle birlikte göğsünün içindeki falezlere vura çarpa ilerleyenler de vardır. Susturan iç denizlerinin alçak basınçlı nemini, silik beyaz gölgemsi köpükler halinde kollarının ardından saça savura giden mazinin çobanları da vardır. Bir yönsüzlüğe doğru ilerleyen ve gözlerinde irileşen dehliz geçitlerinin karanlıklarını gizlemeye çalışan üzgün insanların, bir deniz kıyısı, bir orman, ıssız bir tepeye muhtaç gölgelerinin isteksizliklerinin bu kalabalıktaki çığlıklarına da, içine düştüğü açmazlardan nasıl kurtulacağını bilemeden, soramadan, konuşamadan ilerleyen yayan yalnızları ile pür kahkaha esrik eğleşiklerin sesleri karışır durur, durmaz da akar bir de.., sonra;
Sonra, insan akan yollarda ve yolların şehirlerde cebren, kırsallarda tercihen dallandığı ara yollara akan insanlar görünür, bu görünüm, insanların en eski duruşudur belki, kıyafet ve süslerinden gayrı. Öyle ki her biri kendi yalnızlığını taşıyarak gelip geçmekte veya durup durmakta, koşup sürünmektedir. İçinde rengarenk dalgalanmalar ve homurtular biriktiren şehirlerde akan insan sellerinin gölge aralarına, tepelerin çok uzağında bir ormanın eteklerinde tek başına adımlar atan bir yolcunun aklının dolambaçlı yollarının silik sönük parıldayan ışıkları vurur. Şehirlerin gösteriş köşelerinde yapay yalnızlıklar, süslü beklentileriyle eriyip giderken, ara yollara, ince patikalara, içedönük solgun yüzlerden akan yapayalnızlıklar tırmanır ve genişler...
03 Mayıs 2010
Deniz Feneri 'nde Son Çalıkuşu Hatırası

Günümüzde, deniz fenerlerindeki otomasyonun yaygınlaşması ve uydu haberleşme sistemlerindeki gelişmeler deniz fenerlerine duyulan gereksinimi giderek azaltmaktadır. Deniz fenerleri birçok ülkede uzaktan idare edilmekte ve fenerlerde bekçi bulunmamaktadır. Dolayısı ile tuz, deniz kuşu ve yalnızlık kokan deniz feneri bekçiliği mesleği de ortadan kalkmaktadır. Eskiden bekçilerin oturduğu konutlar bir çok deniz fenerinde, otel, lokanta, alışveriş mağazası vs. gibi turistik amaçlarla kullanılmaya çoktan başlandı. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte deniz fenerleri artık, turistik gezi ya da konaklama noktaları olarak kullanılmakta, tıpkı içinde yaşamlar biriktirmiş tarihi kalıntıların, kalabalıkların eğlence sesleri arasında, fotoğraf makineleri ve meraklı gözlerin gezilerine terk edilmesi gibi bir duruma düşmektedir.
Bütün bunlara rağmen, sanıyorum ki dünyada ulaşımı oldukça zor olan bölgelerdeki bazı deniz fenerleri bu ticari-turistik amaçlarla kullanılamayacağından, özgün duruşlarını koruyarak, geçmişinin manzarasını taşıyacaklardır.

Ulaşımı zor, dik yamaçlı ve yılın bir çok döneminde çalkantılı suları olan ada, halk ziyaretine kapalı bulunmakta. Doğası ve barındırdığı endemik canlı türlerini koruma amaçlı olarak, adaya gidiş izni oldukça sınırlıdır. Fenerin ilk orijinal bekçi evleri de bu koruma altında olduğu gibi korunmakla birlikte, bakanlık yetkilileri tarafından kullanılmaktadır.

06 Nisan 2010
30 Mart 2010
Bjorn Lynne

31 Aralık 1966 Norveç doğumlu, ses mühendisi ve müzisyen. 1991 yılında aktif olarak müzikal üretime geçmiştir. Ses mühendisliğinin bir yansıması olarak mesleki anlamda demoscene alanlarda adını duyurmuş ve o çevrede daha çok bilinmiştir. ; "Dr Awesome", "Dr Awesome/Crusaders" ve "Divinorum" adları altında çeşitli çalışmalar yapmış, 1980 - 90 larda bazı amiga oyunlarının müziklerini yapmıştır. Birçokları, kendisini adını bilmeden dinlemiş ya da duymuştur. 1995 yılı civarında, bilgisayar oyun müzikleri konusunda çalışmalara daha da yoğunlaşmış ve İngiltere 'ye geçerek, bir oyun şirketi olan Team17 için çalışmaya başlamış. Bu dönemde kişisel albümler de çıkarmaya başlayan Lynne 'in, tam olarak belli bir tarzı bulunmamakla birlikte, progressive, senfonik ve new age çevresinde gezinen müzikal bir yapısı vardır. 50 ye yakın PC oyununun müziklerini ve kişisel 20 albümü ve çeşitli demoları bulunmaktadır. 2005 'de Norveç ' e evine geri dönen Lynne, bir plazma tv dükkanı işletmektedir. O günden bu yana, halen kişisel çalışmalarına ve hayatına mütevazi bir şekilde devam etmektedir. Her albümü, detaylı çalışmalar içeren oldukça başarılı eserlerdir.
Sağ sütunda Serdivence Radyo bölümünde kendisiyle ilk tanıştığım parçası bulunmakta...
17 Mart 2010
14 Mart 2010
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)