"Son kez ruhbilim!" ise (ki bu söz, Kafka'nın Oktav Defteri'nden yayılmıştı.) ruh müziğin gıdasıdır.
Müzik ise belki de felsefenin tökezlediği yerde başlar; Cioran işaret etmişti: Felsefe için anlamsız olan güncel sonsuz, müziğin gerçekliğidir; ta özüdür.
Başka bir şeydi paylaştığımız, dil bilimin sınır kapılarını da aşmış bir şekilde, uzaktaydı. Günübirlik konuşmalar, buluşmalar, hal hatırların belirlediği ilişki biçimlerine ayrılıkçı düşen bir hal içindeydik. Yüzeyde görünen sesli ya da sessiz olsun, tavırlarımız birer yolculuk gibiydi. İçimizde yol alan rüzgârlı anlamların yön verdiği yolculuklardı bunlar. Çoğunun başlangıcını kendimiz belirliyorduk ve ardından başlangıçtan aldığı esintiyle yol alıyordu bu yolculuklar. Tüm hakimiyet elimizde değildi, olamazdı, zaten bunu istemezdik de... Bu yüzden bu yolculukların, çok az bir kısmı önceden tasarlanıyordu. Bazen konuşma seslerinin azalarak yerini başka hislerin aldığı ve ifade bulduğu derin iletişimlerdi bunlar.
Kendi yolunda ilerlerken filizlenen duraklarda sakinleşen anları vardı. Her yolculukta kendiliğinden oluşan bu yeni durakların bazıları, oraya uğrayan düşünce yığınlarının ziyareti süresince var olur ve ardından kendi sisinin içinde kaybolurdu. Bazısı, zamanı belirsiz olan sonraki yolculuklardan birinde tekrar ziyaret edilen ya da hep edilmese bile uzaktan görünen küçük hanlar gibi zamanın içinde kalırdı. Bir de hemen her yolculukta beliren, uğramadan geçilmeyen kadim duraklar vardı.
Ruhbilim mi?! Al sana ruhbilim!
Ne mi oldu?! Kırık kelimeler birikti durdu yıllarca; söylenirken tökezlenmiş, duyulurken dinlenmemiş, düşünülürken söylenmemiş bir sürü kelime. Önceleri bu kırık kelimeleri, o yolculukların duraklarında unutmaya bırakıyordum. Çok uzun zaman sonra bile hatırlanacak bir anın sahnesinde en hatırlanmayacak detayların arasına sıkıştırarak yapıyordum bunu. Sonra gittikçe çoğalan bu unutmalar yerini, sonraki seferlerde tekrar karşılaşılan hatırlamalara bıraktı. Her hatırlama, geçmişin o ana ödettiği yeni bir bedeldi.
Böylece her geçişte veya geri dönüşlerde üzerine yeni kırık kelimeler de ekleniyordu. Nicedir uğramadığımı gördüğüm en sisli durakların iç odalarından da taşmaya başlamış, kapıların dışına bahçe duvarlarına kadar yayılmış kırık dökük kelimeler... Zamanın içinde tekleyerek dönen ve döndükçe başka yöne büyüyen daha derin yolculuklara çıksam da, giderken olmasa bile ya yolculuğun tam ortasında ya da dönüşte o duraklara uğramaya başladım ya da kendimi oralarda bulmaya...
Her defasında hiçbir düzeni olmaksızın rastgele uğradığım bu durakların içlerinde, oraya buraya bıraktığım ve gitgide artan bu kelimeler zaman içinde bölük pörçük aklıma gelerek bıraktığım yerlerden yankılanmaya başladı. Zaman ilerledikçe bu kıpırtıları daha çok hissetmeye başladım. Zihnimin derinlerinden iç kulağıma gidip gelen milyonlarca kelime ve hece parçalarının bazen hızlanarak bir uğultuya dönüşüyordu. Çoğu zaman gecenin sessizliğinde netleşen bu uğultular bir mağaranın derinlerinden uzayıp gelen dinlendirici bir ninni gibiydi. Sonra yalnızca belli bir tonu olan bu uğultulara başka uğultular karışmaya başladı ve aynı anda kesik kesik birbirine geçen karmakarışık seslere dönüşmeye başladılar. Öyle ki aklım, istasyon ayarı tutturmaya çalışıp da bir türlü ayarlanamayan ve içinde dipsiz bir mağara büyüten taştan bir radyoya dönüşüyordu sanki.
Zamanın ve zihnin her yanına dağılmış ve kılcal kökler gibi derinlere süzülmüş bu yankıların beni içine çektiği bu karmaşadan en kısa zamanda kurtulmak için bu ses yığınlarını tasnif etmem gerekiyordu. Her birini bir araya toplayıp, en dingin düşüncelerimde bile uğramayı aklıma getiremeyeceğim bir yere götürüp yığmak için yeni büyük bir yolculuğa çıktım.
Aslında yapmak istediğim, bütün bu yeri belirsiz dağınlıklığı belirlediğim o yere yığmak değil, oraya dizmek, istiflemek ve belki de hepsini bir arada görme isteğimin içinde büyüyen arzusudur.
Varmak istediğim yerin neresi olduğu belirsiz olsa da nasıl bir yer olduğu oldukça netti. İşte ben de tam da bu nasıl olduğu çok belirgin ama nerede olduğunu bilmediğim yere doğru yola çıktım.
Bu yolculuğum sırasında durduğum durakları, dinlendiğim noktaları, biraz durup izlemeye değer bulduğum yerleri, geri dönerken aynısını göremem endişesiyle birden durduğum anları, açtığım ve açamadığım kapıları, son anda içeri girmekten vazgeçtiğim kapı önlerini, altından geçtiğim büyük ağaç gölgelerini, zorladığım kuyu kapaklarını, defalarca geri dönüp tekrar baştan başladığım patikaları, saatlerce kıyısında durduğum ifadeleri, günlerce içinden çıkamadığım arazileri.., yani sadece ilerlemeyip, içinden uç veren başka yollara girdiğim bu yol boyunca tüm gördüklerimi not ederek ilerleyecektim. Yolculuğumu tamamladıktan sonra geri dönerken yolumu bulmam için bu notları almalıydım. Ormanda kaybolmamak için ağaçlara kağıtlar asmak ya da mağara dalgıçlarının geri dönüş yolunu kolayca bulmak için, iplerle ilerlemesi gibi.
İç Çekişler Denizi, Sessizlikler Kanyonu, Kapı Dağı, Kıl Boğaz Beklentileri, Mezarlık Değirmeni, Kayıp Çocuğun Karanlığı, Çare Çuvalları, Dil Pençe Divan, Bir Zihinbaza Ağıt, Kuş Koğuşu, Maiyane Serebendi, Zegibun Hayarda...
...
11 Nisan 2018
14 Mart 2018
While my theremin gently weeps!
E. M. Cioran dedi ki:
"Bir veda sistemi olan müzik, çıkış noktası atomlar değil de gözyaşları olan bir fiziği çağrıştırır."
"Bir veda sistemi olan müzik, çıkış noktası atomlar değil de gözyaşları olan bir fiziği çağrıştırır."
08 Mart 2018
Bir sanatçı olarak genç bir adamın portresine ağıt!
O her metal çınlama sesinde on yıllar biriktiren...
A Portrait of the Young Man as an Artist
Look at you all clutching your guitars
As if it makes a difference to who you really are
Does the picking of a string stop the ticking of the clock?
When will this curtain fall?
How did you carve that psalms?
I'm sorry but your intellect is really not that sharp
You're drowning so you plagiarize what you wish to become
A stone masquerade so cold
What's real about this story?
What's real?
Am I safe? Am I safe to be alone?
When all around are lost
Comsumed by my indifference and left to count the cost
Of all the bleeding hearts who suffered you because you told them...
You told them you were someone
What's real about this story?
What's real about this picture?
A Portrait of the Young Man as an Artist
Look at you all clutching your guitars
As if it makes a difference to who you really are
Does the picking of a string stop the ticking of the clock?
When will this curtain fall?
How did you carve that psalms?
I'm sorry but your intellect is really not that sharp
You're drowning so you plagiarize what you wish to become
A stone masquerade so cold
What's real about this story?
What's real?
Am I safe? Am I safe to be alone?
When all around are lost
Comsumed by my indifference and left to count the cost
Of all the bleeding hearts who suffered you because you told them...
You told them you were someone
What's real about this story?
What's real about this picture?
28 Şubat 2018
23 Şubat 2018
Melankoli değil Metalankoli (Metalancholia)
Sanıyorum; Hayko da iyi yorumlardı bu parçayı... Belki de yorumlamıştır.
Bunu dinledikten sonra
bunu da dinlemeden edilemeyen bestecilerdir kendileri:
Zaman zaman telif haklarından dolayı YouTube video linkleri öldürülüyor diye eser isimlerini de not düşeyim.
Virgin Black: Beloved
Virgin Black: Our Wings are Burning
Bunu dinledikten sonra
bunu da dinlemeden edilemeyen bestecilerdir kendileri:
Zaman zaman telif haklarından dolayı YouTube video linkleri öldürülüyor diye eser isimlerini de not düşeyim.
Virgin Black: Beloved
Virgin Black: Our Wings are Burning
27 Aralık 2017
Liste Başı
Eğer müzik konusunda, eser tavsiyelerim ve listelerimle, birtakım çevrelerce dikkate alınan birisi olsaydım, "gerçi kendi halinde Spotify/Serdiven çalma listelerimle mutluyum." bu eseri bu senenin liste başına koyar, kimseye de dokundurmazdım. Hatta şu an bunu yaptım bile, en azından kendime...
Bu eseri, kendi dünyamın, bu senesinin liste başı ilan ediyorum.
2001 çıkışlı Oregon'lu müzik topluluğu The Decemberists, bu eseri ve bulunduğu albümü 2015 yılında çıkarmış; bense nehrin sonuna 2 sene sonra ulaşarak, bu sene keşfedebildim.
Eserin üzerine, aklımdan geçen çok şey var ama söyleyecek bir şeyim yok...
Bu eseri, kendi dünyamın, bu senesinin liste başı ilan ediyorum.
2001 çıkışlı Oregon'lu müzik topluluğu The Decemberists, bu eseri ve bulunduğu albümü 2015 yılında çıkarmış; bense nehrin sonuna 2 sene sonra ulaşarak, bu sene keşfedebildim.
Eserin üzerine, aklımdan geçen çok şey var ama söyleyecek bir şeyim yok...
25 Aralık 2017
Platonik Değil, Doğrudan Platon!
Tartışmadan konuşmak,
şüphelenmeden tartışmak,
iftira atmadan şüphelenmek.
şüphelenmeden tartışmak,
iftira atmadan şüphelenmek.
14 Aralık 2017
Şu sıralar tekrar tekrar...
Bazı dinleyenini kendisiyle baş başa bıraktıracak kadar içe dönük; kolayca mahcup olan!
21 Kasım 2017
8 Yıl sonra yine Eloy
Eloy'dan bu temada bir konsept beklemiyordum doğrusu.
Gerçi şimdi anlıyorum ki '92 çıkışlı Destination isimli albümün son parçasında böylesi bir çalışmaya ilk adım atılmış sanki...
Eylül 2017'de "The Vision, the Sword and the Pyre" Part 1 ismiyle çıkan (Part 1 olayı da şimdiden müstakbel 2'nin heyecanını yaşatıyor) albüm, Fransız Azize Jean D'ARC'ın yaşamını konu alan parçalar bütününden oluşmuş bir hikaye anlatıcı yapıya sahip.
Bazı efsane müzik topluluklarının, parladığı dönemlerden yıllar sonra yaptığı çalışmalarda eski lezzet alınamayabiliyor. Ama bu Eloy için öyle olmadı. (80'li yıllar lanetini saymıyorum, o lanet Eloy'a da değmişti.) 2009'da çıkan Visionary albümünde de eski lezzeti alabilmiştim.
Bu albümü henüz birkaç kez dinleyebilmiş olmamla birlikte, güçlü tınıların olduğunu görüyorum. Özellikle klavyeler uçuşta, (iki başarılı Eloy elemanlarının etkisi) ve gitar tınıları Ocean'dan selam veriyor, Dawn'a el sallıyor...
"The Ride Bu Night... Towards The Predestined Fate" ne güzel performanstır...
#Eloy #progressiverock
Gerçi şimdi anlıyorum ki '92 çıkışlı Destination isimli albümün son parçasında böylesi bir çalışmaya ilk adım atılmış sanki...
Eylül 2017'de "The Vision, the Sword and the Pyre" Part 1 ismiyle çıkan (Part 1 olayı da şimdiden müstakbel 2'nin heyecanını yaşatıyor) albüm, Fransız Azize Jean D'ARC'ın yaşamını konu alan parçalar bütününden oluşmuş bir hikaye anlatıcı yapıya sahip.
Bazı efsane müzik topluluklarının, parladığı dönemlerden yıllar sonra yaptığı çalışmalarda eski lezzet alınamayabiliyor. Ama bu Eloy için öyle olmadı. (80'li yıllar lanetini saymıyorum, o lanet Eloy'a da değmişti.) 2009'da çıkan Visionary albümünde de eski lezzeti alabilmiştim.
Bu albümü henüz birkaç kez dinleyebilmiş olmamla birlikte, güçlü tınıların olduğunu görüyorum. Özellikle klavyeler uçuşta, (iki başarılı Eloy elemanlarının etkisi) ve gitar tınıları Ocean'dan selam veriyor, Dawn'a el sallıyor...
"The Ride Bu Night... Towards The Predestined Fate" ne güzel performanstır...
#Eloy #progressiverock
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)