20 Aralık 2010
21 Kasım 2010
Mürettip'in Parmak İzleri; Linotip
Matbaacılık tarihinin mühim bir kısmı olan harf dizme işi özellikle Avrupa'da XIX. yüzyılın sonlarına kadar mürettipler tarafından elle yapılmaktaydı (Bu meslek ender de olsa hala varlığını sürdürmekle birlikte, Türkiye'de 20. yy'ın ortalarına değin devam etmiştir.) Tabii bu çok vakit isteyen bir işti. Fakat çıkarılan gazete ve haber bültenlerinin sayfaları çoğaldıkça buna imkân kalmamaya başladı. 1842 yılında birkaç cins harf dizme ve harf ayırma makinesi imal edilse de, mürettiplerin maharetli parmakları kadar seri ve hatasız olamamıştı.
Tipografi terimi ilk kez, Gutenberg'in metal harflerini tanımlamakta kullanıldı. Bugün ise bütün baskı yazıları ve noktalama işaretlerinin sanatsal ve tasarıma dayalı özelliklerini ve üretim teknolojilerini konu alan bir uzmanlık alanı olarak kabul edilmektedir. Önceden tasarlanan, kalıbı hazırlanarak dökülen ve genel olarak yazılı iletişimin bütün alanlarında kullanılan harf, sayı, sembol, çizgi ve noktalama işaretleri tipografik karakterler olarak anılırlar.
Tipografi, işlevsel olarak 12. yy'da Çin'den doğarak, Gutenberg'in “Hareketli Hurufat” sistemini geliştirmesinden bugüne değin dört önemli teknolojik aşama geçirmiştir. 1448’den 19. yy.'ın son çeyreğine kadar olan süreçte hareketli hurufat sistemi olgunlaşmış, bunlar çeşitli baskı yöntemleri ile geliştirilmiştir. Basımcılık açısından taş baskı yönteminin Alois Senefelder tarafından 1796'da bulunuşu çok önemli bir aşama olmasına karşın, tipografi açısından ikinci asıl önemli süreç 1886'da, o güne kadar her harfin elle dizildiği sistemi, otomasyona dönüştüren dizgi makinesinin yani Linotype makinesinin icadı ile başlamıştır.
Öyle ki bu icat, yalnızca tipografi ve matbaacılık açısından değil, mürettiplikten dizgiciliğe uzanan meslek ve alt mesleklerin doğuşudur; Günümüzde kullanılan ve geliştirilen bilgisayar klavyelerinin de başlangıç noktasıdır. Linotip, muhteşem hesaplar içeren mekanik bir şaheserdir.
Tipografi terimi ilk kez, Gutenberg'in metal harflerini tanımlamakta kullanıldı. Bugün ise bütün baskı yazıları ve noktalama işaretlerinin sanatsal ve tasarıma dayalı özelliklerini ve üretim teknolojilerini konu alan bir uzmanlık alanı olarak kabul edilmektedir. Önceden tasarlanan, kalıbı hazırlanarak dökülen ve genel olarak yazılı iletişimin bütün alanlarında kullanılan harf, sayı, sembol, çizgi ve noktalama işaretleri tipografik karakterler olarak anılırlar.
Tipografi, işlevsel olarak 12. yy'da Çin'den doğarak, Gutenberg'in “Hareketli Hurufat” sistemini geliştirmesinden bugüne değin dört önemli teknolojik aşama geçirmiştir. 1448’den 19. yy.'ın son çeyreğine kadar olan süreçte hareketli hurufat sistemi olgunlaşmış, bunlar çeşitli baskı yöntemleri ile geliştirilmiştir. Basımcılık açısından taş baskı yönteminin Alois Senefelder tarafından 1796'da bulunuşu çok önemli bir aşama olmasına karşın, tipografi açısından ikinci asıl önemli süreç 1886'da, o güne kadar her harfin elle dizildiği sistemi, otomasyona dönüştüren dizgi makinesinin yani Linotype makinesinin icadı ile başlamıştır.
Öyle ki bu icat, yalnızca tipografi ve matbaacılık açısından değil, mürettiplikten dizgiciliğe uzanan meslek ve alt mesleklerin doğuşudur; Günümüzde kullanılan ve geliştirilen bilgisayar klavyelerinin de başlangıç noktasıdır. Linotip, muhteşem hesaplar içeren mekanik bir şaheserdir.


Bu mekanik şaheser, bir kişi tarafından idare edilip ortalama 4 çift elin yaptığı işi kısa sürede üretmekteydi. Mürettipler artık makine ile çalışan birer operatör olarak, sandalyesine oturur ve metal harfleri dizerek değil, önündeki tuşlara basarak daktilo ile yazı yazar gibi çalışarak dizgi işini kolaylıkla yapmaktaydı.
Linotipi makinesinde, üzerinde tipografik karakterlerin bulunduğu bir klavye bulunur. Dizgi operatörü klavyeye bastıkça; dikey kanalların içinde bulunan pirinç harf kalıpları (matris), yukarıdan düşerek bir düzlem üzerinde yan yana dizilir. Bu sırada makinenin kazanında eriyen kurşun metali, dizilen satırın üzerine dökülür. Böylelikle her satır, kurşundan dökülmüş parçalar halinde ortaya çıkmaktaydı. Böylece mürettipler hard değil artık satır dizmeye hem de bunu otomatik bir makine ile yapmaya başlamış oldular. Harf kalıpları, her döküm işleminden sonra yeniden kullanılmak üzere bulundukları kanala geri gönderilir. Linotip makinesi ilk defa 1886 tarihinde "New york Tribüne" gazetesinde kullanılmıştır. Daha sonraları bu dizgi makinesi, aynı prensipte Tolbert Lanston tarafından geliştirilmiş Monotype (monotip) ve ardından Herman Ridder'ın devam ettirdiği Intertype (Entertip) sistemler takip etmiştir.
Üretilen dönel güçlü oto-mekanik makineler artık tek tek hurufatları dizme zorluğunun aşılmasını, klavye kullanılarak sıcak dizginin harf harf ya da satırlar halinde dökülmesini ve bu sistemler sayesinde hurufatın yeniden kullanılabilmesini sağlamıştır.
Bir mürettip, saatte ortalama 1.200-1.500 harf dizer. Linotip veya benzer prensipli bir makine dizgi operatörü ise (İng: TTS; Tele Type Setter) saatte 6.000 dizgi yapabilir. Bu süratin arttırılması için TTS (Tele Type Setter) makineleri zamanla saatte 15 - 18 bin harfe kadar ulaştırılmıştır.
01 Kasım 2010
19 Eylül 2010
10 Eylül 2010
15 Ağustos 2010
12 Temmuz 2010
05 Temmuz 2010
ES ~
Genişçe uzanarak ses tellerimden dünyaya bebek ağlayışları sanılan şarkıyı söyleten. Kendisinin nasıl bir şey olduğunu ilk önce annemde tasvirleyen ve ılık bir deniz esintisi eşliğinde gökyüzünde gezinen gözlerimi indirip bakışıma yerleştiren. Kolumu kullanarak sevdiğimin saçlarının arkasından dolandırıp, burnuma yaklaşıp boynunun kokusunu algıma nakşeden ve eğilip retinamın ardından bir sümbül gibi titreyen gözleri izleten. Aklımın öğrendiği kelimeleri kullandırtıp, aklın bir yerlerde asla öğrenemeyeceği hisleri doğuran; şiir yazdıran, yazamayan biriysem yaşatan, armoniler yaydıran, bir enstrüman çalmayan veya müzisyen olmayana da içinden dışına besteler fışkırtan. Kayalara çarpan dalgaların milyarlarca köpüğe ayrılışındaki hissiyatı fizik kanunlarının ötesine çıkaran. Algı kapılarını ardına kadar açan, açılan kapılardan yeni kapılara açılan, aklıma eğilerek kendisini istekle anlamaya çalışan ilgimi cezbeden. Akıl ve bedenime temas ederek sevdiklerimle uyumumu sağlayan, küçük bir çocuğa, açan bir çiçeğe, sıcak bir selama ellerim vasıtasıyla dokunan, seven, hissettiren. Evrenin belirsiz bir yerindeki bu dünyada ve evrenin kendisinde, yaşamın aslında nasıl hüzün verici olduğunu ince ince anlatarak kirpiklerimden sular tırmandıran. İlk önce dingin hüznü öğreten, evreni insan gözlerinin ardından izleyen, o gözleri de uzaktan uzaktan süzen, o gözler ölse de yaşayacağı düşünülen ve düşündüğüm çok yakın ve öte varlık olan ; ruh, müziğin gıdasıdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)