Labels

Defterî (44) Edebî (49) Fotoğraf (13) Grafik (29) Însan (40) Malûmat (7) Mûzik (70) Tasarınâme (9)

29 Nisan 2008

kestanemtrak


Her şey kestanemtrak bir şekilde bitti. Çok, çok sessiz ve denizin ufkunda büyüyen serin sis. Neredeyse göremeyecektim. Neredeyse hiç göremeyecekim. Ağır ağır indi sarartı, okyanus ağır ağır duruldu. Göçmen kanat bozumundan kalma yalnız bir çığlık gibi tiz ve yankılı bir ses, ufka doğruldu, bulut yorgunu damlalar havada asılı kaldı. Gökyüzüne kök salan dallarıyla ağaçlar, kızıla çalan yapraklarıyla vedalaşırken yapraklar gökmaviyi toprağa bulaştırdı. Toprak karışımı gök nasıl olur biliyor musun ? Kestanemtrak ! Sis, ses, toz yaprakların üzerlerine son uykularına yattı. Kitaplar buraya kadar yazıldı. Şarkılar buraya kadar yankılandı. Bir çocuk ağlaması uzanarak boşluğa doğru, düşlerin üzerine yavaş yavaş yağdı. Rüzgara döndün yüzünü, rüzgarda geldiğin yerler var çünkü. Gördüğün ve görmediğin... Bir şarkı masalı, bir kervan yolu... Yaklaşan bir ifadeye doğru akarken, güven duyarken, anlamaya çalışırken, sanırken her şeyi içinde tasarladığın gibi... Çalılar arasında dans eden saçlar, gidilen yerler, harmonika ! Çimen bulaşmış küçük bir el, beyaz bir boyun, fısıltı, sevi. Göz ucuyla dünyaya bakan filizlerden düşen yağmur öpüşü tınıları. Ah ! Gözünün ucunu da olsa dışarıya çıkarma ve dünyaya açma cesaretini gösteren pervasız filiz uçlarından yağmurun öptüğü sızılar damladı. Bir bakış, bir kahkaha derinden uzanan. Fark edilmediği zannedilen bir ayrıntı. Giz. Yavaşça sarılan bir kol. Patikaya doğru koşan bir düşünce yere doğru süzülürken, güneş yanlara doğru genleşiyordu. sonra..

kızkulesine bak ! kızılderiliye de !

Bir yaz akşamı
Boğaz'ın ortasındaki Kız Kulesi'nin beyaz duvarlarında
Kızılderililerin vahşi olarak gösterildiği bir kovboy filmi izlediğinizi düşleyin...

İşte, o an, omzunuza konan martı kulağınıza şunları söyleyecektir:
'Kız Kulesi'ne de bakıyorsun, Kızılderililere de...
Ama gerçeği göremiyorsun... Gel benimle.'
-------------------------der, sUnay aKın ...

24 Nisan 2008

canlı performans... barış, kurtalan ekspres

BARIŞ MANÇO & KURTALAN EKSPRES – HAL HAL
(BİO’S BANHOFF PROGRAMI - ALMANYA [ARD TV] – 1982)


Yıl 1982. Barış Manço ~ Kurtalan Ekspres.
Barış Manço’ nun 1976 yılı ”Barış Mancho” albümünün, Avrupa 'nın merkezî ülkeleri yerine; Kuzey ve Doğu Avrupa’ da biraz alıcı bulabilmesi; bunun dışında özellikle Kuzey Afrika ve biraz Uzak Doğu’ da beğeni ve alıcı bulması sonrasında; 2. Avrupa seferine planlı ve programlı bir şekilde adım atma çabalarını pratiğe döktüğü yıllar……
Barış Manço, “Baris Mançho” albümünün sonuçlarına rağmen yurtdışına açılma çabalarını; devletin denetleme mekanizması olan TRT’ nin kendisine yapacağı azizlikten bir haber, Eurovision 'un Türkiye ayağındaki elemelerinden 1. çıkarak Almanya’ da yapılacak (diye hatırlıyorum) Eurovision’ da, Türkiye’ yi kesin temsil edeceği inancıyla, elemelerinden hemen önce, yurt dışında yüzünü ve adını biraz daha gösterme; Türk isminin hala sevildiği ve Türkiye lehine gelişmeler gösterebilecek bir lobinin oluşturulabileceği Almanya !!!’ da ciddi anlamda düğmeye bastığı bu süreç içerisinde, Almanya’ nın 1. kanalı olan ARD TV’ de Alfred Biolek’ nin hazırlayıp sunduğu ““Bio’s Banhoff”” (Bio’nun İstasyonu) programına Kurtalan Ekspres 'le beraber konuk olur. Program Köln’ ün Frechen semtinde (ya da kasabasında), eski bir tramvay deposunda (kimine göre artık kullanılmayan bir tren garında) çekilir ve uzun yıllardan beri devam eden bu programın da son bölümüdür. Program, Dünya çapında starların katılımının sağlandığı tüm Avrupa’ da izlenen pahalı bir prodüksiyondur. Barış ’ın katıldığı bu program 1982 yılı rakamlarına göre 800 bin Alman Markına mal olur ve bu programa çıkan ilk Türk sanatçıdır.
Sebastian Dickinson 'un anlatımıyla... devamı için ?
----------------------------------------------------------------
KURTALAN EKSPRES (görüntüdeki sahne yerleşimibaz alınarak soldan sağa) :

Serdar Ertürk : Alto Saksafon
Oktay Aldoğan : Tenor Saksafon (ve parçanın solo kısmında soprano saksafon)
Kılıç Danışman: Tuşlu Çalgılar
Celal Güven : Tumba
Caner Bora : Bateri
Ahmet Güvenç : Bas Gitar
Bahadır Akkuzu : Elektro Gitar
----------------------------------------------------------

batık şiir

baş harfleri büyük değil düşlerimin dilbilgisi yok gözyaşlarımda noktalamalar işaretler değil hislerim herhangi bir dünyanın herhangi bir yerinde istiyorum ki susarak dertleşsin bu batık şiirim anlatabilir belki yaşlar girdabımda batan gemilerimi bir eser yazmıyorum hiçbir şey çalıyor kulaklarımda belki kurtarılan bir gemi oluverir bir rüyada kitaplar parçalanıyor düşünce yanıyor bir armoni tavaf ediyor olamayan yankılarda sen bu gemiyi sanki evrenine bıraktığında daha da eskimekte olan şimdi gözlerine akan karmaşık mısralarda ulaşacak olursa eğer sana bu rüzgarsız gemi yorgun düşecekken savruk fırtınalarda ihtiyacı kalmayacak forsa cinaslarıma ses olamayan titreşimlerin marşıyla yükselirken araf korosu arkamdan zamana kitleler hücreler intihar ederken aklımda kimse yanaşmazken kendi feryadına kurmak zorundaydım bu hakir orkestrayı bırak ki bulduysan gemiyi duyduysan şiiri bırak nafile yankısıdır sözlerim kuşların umutsuz çıganına toprağın tadına varamayana savrulursan eğer bu sonuçsuz girdaba erit görünen adaları layık ol durumuna o vakit susmaya başlayacak şiirim yaş alacak gemim biliyorum ki daha çok türkü söyler ruh tek başına yoksa olur muydu bir batık bu şiir olamayan şiirim gelir miydi yanına bir gidişin gelecek hikayesidir bu çoktan gitmişlerin geçmişi bütün hepsi mutlak yalnızlıklardaki harfleri getirmekle başladı yan yana yazıyı icat edenin bütün coşkusuyla baharı bekleyen kelebeğin ölümü anlamasıyla belki dibe batmadan karaya oturur diye gemi eskimiş mezarımın cudi toprağına içinde baharsız her kelebekten bir çift taşırarak balçığa anlıyorum ki açılıyor hala ellerinde gemi zarfsız yolladığım kuşların umutsuz orkestrasına bırak yaş alıyor gemi devriliyor tek başına katma kendi çalkantına onu girdabımdan çalma görmediğin gibi beni tutamayacaksın bunu aklında olmayan bir hikaye bu başlığını koyma ah sufi sancım ah son pervanem ateşini seçemeyen yaş alıyor gemi seç artık gidişini

22 Nisan 2008

stu hamm...

8 Şubat 1960. asıl adı stuart hamm olan ve otoriteler tarafından en iyi rock ve jazz bassçısı seçilen amerikalı bass gitar ustası. kendine has bir tekniği vardır. özellikle slap ve hammer denilen tekniklerin üzerinde hoş oyunlar ve tınılar çıkarır. yükses sesli müziklerde bence kendini daha iyi belli etmektedir. oldukça tekniktir kendisi hatta konserlerde çalması gerektiği notaların da dışına çıkmaz pek. hiç acele etmeyen parmakları ve sanıyorum ki sakin kişiliği, kendisini enstrümanına ve hatta müziğin geneline hakim kılar. hızlı ve hatasızdır. bir çok sağlam müzisyenin albümünde yer almıştır ve almaktadır da.. fender firması kendisine özel bir bas gitar üretmiştir.
izlemek için !

solo albümleri:
outbound 2000 s
show me what you can do...1998
the urge 1991
kings of sleep 1989
radio free albemuth 1988


joe satriani ile birlikte: crystal planet ~ flying in a blue dream
steve vai ile birlikte: flexable ~ passion and warfare
richie kotzen ile birlikte: richie kotzen / rank gambale ile birlikte: the great explorers
steve fister ile birlikte: shadow king

Da Vinci Gözlemi

Burnun ortasıyla çenenin en alt kısmı arası, yüzün uzunluğunun yarısıdır.
Burnun üst (kaşların ortasından aşağıya uzanan) kısmıyla çenenin altına kadar olan kısım, yüzün üçte ikisidir.
Çenenin üst kısmıyla dudakların başladığı çizginin arası, (çenenin bittiği ve alt dudakla birleştiği kısım) alt çene ile dudakların bittiği çizgi arasının üçte biridir.
Üst çene ve alt çene sınırları arası, yüzün altıncı kısmıdır ve insanın toplam uzunluğunun elli dörtte biridir.
Çenenin en uç çıkıntısıyla boğaz arası, ağızla çenenin alt kısmı arasındaki mesafeye eşittir ve yüzün dörtte biridir.
Boğazın üst kısmı ile boğaz çukuru arası, yüzün uzunluğunun yarısıdır ve insan boyunun on sekizde biridir.
Çene ile ense arası, ağız ile saç dipleri arasına eşittir.
Alt çene kemiğinin sonu ile çene arası, başın yarısı kadardır ve yandan bakıldığında boynun kalınlığına eşittir.

19 Nisan 2008

şiirî

uzaklarda
tapılası ovalarda
aşkın dudak büküşüdür bu

biliyorum ki gecenin önünde soyunur
yakası açılmamış tacirler
görkemli ayinlerle
giyinirler safra satıcıları
dans ederler buzdan bebekler
ateş dolambaçlarda
ve unutur hayalinde perde çekmeyi
sıska kız
girer ıssız hanedanların koynuna

ömer yılmaz, bir arabın gümüşü 'nden

16 Nisan 2008

kanneci 'den

Ahmet KANNECİ 1957'de doğdu. Müzik alanındaki teori eğitimine Türkiye'nin önde gelen bestecilerinden Turgay ERDENER ile başladı. İstemihan Tavİloğlu ve Ali Sevgİ’den armoni ve kontrpuan dersleri aldı. 1977 yılında Julian BYZANTINE ile tanıştıktan sonra çalışmalarını tamamen klasik gitara yoğunlaştırdı. ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirdikten sonra İspanya Hükümeti'nin verdiği bursa hak kazanarak gittiği Conservatorio Superior de Música Óscar Esplá de Alicante'de José TOMÁS’ın sınıfından ve ayrıca Fransa'nın Perpignan kenti Devlet Konservatuvarı ’ndan “Birincilik Ödülü” ile mezun oldu. Konserini dinleyerek tutkunu olduğu ve 30 yıldır dersler aldığı Alirio DÍAZ gibi ünlü bir virtüöz ile birlikte çalma şansına sahip oldu ve olumlu kritiklerini aldı. daha bilgi ?

indir
şifre : AlTurkKaan

15 Nisan 2008

Da Vinci Notları ~ Su Üzerine...

Ressamlar genellikle, insanın gördüğü nesnelerin suda yansımalarını çizerek kendilerini kandırırlar. Çünkü insan o nesneleri bir açıdan görür, su ise diğer bir açıdan. Ayrıca görünen nesne, suda başaşağı durur. Çünkü su, nesnelerin görüntüsünü bir şekilde gösterir, göz ise bu görüntüyü başka bir şekilde görür.

Da Vinci Not Defteri 'nden...

14 Nisan 2008

Zarafet i Diken...

sadık arkadaşımızın bu bahara girerken nihayet tahtını değiştirebildik de bir baktık, önce bir el uzattı ki ardından işte böyle... birkaç saatte tacını da gösterdi.. mutlu olduk biz :) mineserhat.

13 Nisan 2008

bir orkestra şefi



Charlie Chaplin (d. 16 Nisan 1889, Londra, İngiltere - ö. 25 Aralık 1977, Vevey, İsviçre), İngiliz sinema yönetmeni, oyuncu ve yazar. Asıl adı Charles Spencer Chaplin olmakla beraber, yarattığı ünlü "Şarlo" (Charlot) karakteri ile özdeşleşti ve öyle anıldı.











12 Nisan 2008

a d a

DÖRT YANI DÜŞLE ÇEVRİLİ KARA PARÇASI !

Hava, su, toprak, aşk !
İki kapısı var iskelenin, ortasında durabilirim. Denize açılan kapıdan ilerleyip de mavinin içine doğru, ama hissetmeden içinde… Seksendört adım sonra, iskele ile vapur, vapur ile deniz, deniz ile iskele arasında tam bir adım kalıyor geriye… Meğerse bir adımda geçiliyormuş denize. Dört düz iki sağa doğru adımdan sonra yirmisekiz basamaklı vapur merdiveni ile çıkmak istiyorum yükseğe; İstiyorum ki gök ile deniz, hava ile toprak arasında olayım. Denizin, bulut kümeleri ile gökyüzünde dolaştığı yerde ! Üstüm deniz, altım deniz, içim hava ! Bunları düşünürken, sayısız adımlarımla balkona geliyorum ve beni, sürekli kaç kişi olduklarını tartışan martılar karşılıyor, suyun havaya döndüğü ufukta. “Şu deniz kadarız biz !” diyor biri, “kaç tane gökyüzü var ki, kaç tane deniz var ?” diyor denize pike yapan diğeri. Denize bakıp, tartışan martıları dinlerken, kelimelerini sayarak dönüyorum balkondan aşağı.. Kaç yüzdü ? Galiba ! Sayısız adımlarımla varmış olduğum balkondan otuzdört adımda varıyorum yine yirmisekiz basamaklı vapur merdivenine; geri ! İki düz dört sola doğru adımdan sonra, vapur ile iskele, deniz ile vapur, iskele ile deniz arasında tam bir adım kalıyor geriye… Adımım havada iken görüyorum ki karşımda yeşil mi düş mü mavi mi bir dünya ! Dört yanı düşle çevrili adaya.., İki kapısı var iskelenin. Ortasında durabilirim dediğim geliyor aklıma. Ben, her yanım köpük savruluyorum adanın bütün kıyılarına. Yeşile açılan kapıdan ilerleyip de mavinin içine doğru. Aklımdan bir baobap tohumu düşüyor…
... bitmedi ki.

10 Nisan 2008

Da Vinci Notları ~ Son akşam yemeği üzerine...

Bardağını henüz bırakan, başını konuşmacıya çeviriyor.
Bir diğeri ellerini kavuşturup parmaklarını bükerken sert bir yüz ifadesiyle yanındakine dönüyor.

Öteki, ellerini açmış (el ayasını gösterir gibi) omuzlarını silkerken, kulakları ve ağzıyla şaşkınlık ifadeleri sergiliyor.

Bir başkası, yanındakinin kulağına bir şey fısıldıyor ve yanındaki ise onu dinlemek için yüzünü çevirip söylediklerine kulak verirken bir elinde, yarısı kesilmiş bir dilim ve diğerinde de bıçak görünüyor. Başını konuşan iki kişiye doğru henüz çeviren bir diğerinin de bıçak tutan eli masanın üzerinde yan yatıyor.

Leonardo Da Vinci 'nin not defteri 'nden alıntı.

08 Nisan 2008

üzgün lisa : (

She hangs her head and cries on my shirt. She must be hurt very badly. Tell me whats making you sadly? Open your door, dont hide in the dark. Youre lost in the dark, you can trust me. cause you know thats how it must be. Lisa lisa, sad lisa lisa. Her eyes like windows, tricklin rainUpon her pain getting deeper. Though my love wants to relieve her. She walks alone from wall to wall. Lost in a hall, she cant hear me. Though I know she likes to be near me. Lisa lisa, sad lisa lisa. She sits in a corner by the door. There must be more I can tell her. If she really wants me to help her. Ill do what I can to show her the way. And maybe one day I will free her. Though I know no one can see her. Lisa lisa, sad lisa lisa.

...........................................

kafasını sallayıp gömleğimde ağlıyor çok kötü yaralanmış olmalı. söyle bana, seni üzen ne, li? kapını aç, karanlıkta saklanma. karanlıkta kaybolmuşsun, güven bana. çünkü bunun böyle olması gerektiğini biliyorsun. lisa lisa, üzgün lisa lisa. gözleri pencere gibi, yağmur damlıyoracı derinleştikçe. sevgim onu ferahlatmak istese de. bir duvardan öbürüne yalnız yürüyor. kendi odasında kaybolmuş, beni duyamıyor. yanımda olmayı sevdiğini bilmeme rağmen. lisa lisa, üzgün lisa lisa. kapının yanındaki köşede oturuyor. ona söyleyebileceğimden daha fazlası olmalı. ona yardım etmemi gerçekten istiyorsa. ona yol gösterebilmek için elimden geleni yapacağım. belki de bir gün serbest bırakacağımonu kimsenin göremeyeceğini bilmeme rağmen. lisa lisa, üzgün lisa lisa.

ve


Böylesine güzel şarkının, böylesine içten bir yorumu... Cat Stevens 'ın sevdiğine (rivayeten kedisine) yazdığı söylenir, çalınır, söylenir, eşlik edilir, dinlenir hala...

siyahi..

Anından sonrası görünmeyen siyahi yolun hiçli çehresinin içe uzanan dehliz geçidi karanlığının tam ortasında bir adım!; derinliğe meylediyor.

----------------------
Donmuş anlar akarken göz derininden…
ve bu an; gerilimsiz bir Temmuz gecesi Çıralı deresi yolu loşluğu, dinginliğinde güneyin..

06 Nisan 2008

Dan Gibson !

19 Ocak 1922 - 18 Mart 2006

Kanadalı fotoğrafçı, kameraman ve ses uzmanı bir müzisyen. Albümleri çok başarılı sesler bütünüdür, kendisine hayran bıraktırır. 30 küsür albümü olmasına rağmen bazıları sadece ses kaydından ibarettir ve o da zahmetli ve zekice çalışmaların ürünüdür. Doğal sesler ile enstrümanların bütünleşmesini harikulade şekillerde görürürüz üstadın kayıtlarında. Birçok filmde, film müziklerinde parmakları, becerisi, zihni ve bir çok şeyi vardır. Sevdiğim çalışmalarından birine (dan gibson'solitudes serisinden Lakeside Retreat (2002) )ulaşmanın bir yolunu ekledim aşağıya, gerisi meraklısının merakına kalmış.

miles davis susarak dedi de.,

.... sessizlikler de soloya dahildir...

çınari..


..hüzünler ve güzelliklerle büyüyen düşler ve düşüncelerin derinliklerinde sakin bir ada gibi görünen aklınızın derin koridorlarından sesler getirmişçesine durmuşsam ve şimdi burada eğer bir anlatıcı durumundaysam; Size bir yere geldiğimi söylüyorum. Geniş; İki çınar bir gölge..