Geçmişe doğru uzanan, sonu bulanıklaşan yollar boyunca uçuşan solo parçalarıyla uğraşıp duruyorum. Onları toplayıp tamir ettiğim oktav defterlerimde geçmiş notaların da izleri var. Gören, şifreli alfabeler kullandığımı sanır oysa kendi arpejlerini tamamlamayı bekleyen karalamardan ibaret. Kırılmış ve kendini zedeleyen soloları tasnif edip uç uca yapıştırırken yaşananların anılaşan granitlere dönüşmüş izlerini defterlere ve oradan şimdiye çekmek, anıların oldukları yerde filizlenen bütünlüğünü baltalamak olacaktı. O nedenle derin kılcal damarlı bu taşlaşmaları izlemekle yetiniyorum. Üzerinde düşündükçe eski hanedanların manzaraları gibi ufka doğru uzanan bir enginlik bu. Hipokampuslarda derin sessizlikler büyüten iç çekişler denizi.
Tarif etmeye kalksam sanki dağılarak rüzgara karışacak; bütün uğraklarım, giryezar köşelerim tarumar olacak. O yüzden, yaşanmışlıkların frekans sütunlarını incitmeden, uçlarını birleştirdiğim devasa bir soloyu buranın hatırasına yavaşça bırakıyorum. Airborn…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder