Bazı soloların sonu yoktu, bunu konuşmuştuk. Yollar boyunca rastlanılan ve toplanan solo kırıntılarında, onlardan bir parçaya hiç rastlanmaz ama bitmeyen yankılarının varlığıyla hiçliğin içinde kıpırdanır dururlar. Daha gençliğinin bahar kuvvetinde uzaklara dalmayı yeğleyenler bu kıpırtıların rüzgarına yelken dikmeyi çok erken öğrenirler. İçine düştüğümüz zaman sarmalının da, bir anı bohçası olarak kendisini bizimle birlikte dokuduğunu anlamak da öyle... Yollar boyunca yılların rüzgarlarında savrulup giden konuşma parçaları ve tökezlemiş soloların toplayıcılığında yorulduğumda, durağanlığın kayalıklarına yaslanarak bu sololarla dinleniyor ve bu amatör arkeolojiyle ilgileniyordum. Konuşmalar, tınılar, yaşanması gerçekleştirilen imgeler ve biraz da pratisyen şairlik işte. O zamanlardan şimdiye doğru akışın içinde sadece izlerimiz kalıyor değil mi? İzlerimiz ve şu koruyabildiğimiz kum fırtınazedelerimiz; silinmeye namzet dandelion gölgeleri...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder