Gök gürültüsü seslerinden bulutların şekillerini çizdiğim sayfalar birikirken ben artık asla bir deniz feneri bekçisi olamayacağım. Geçmişteki girişimlerim insan umarsızlığına kurban gitti hep. Dalgalara veda etmeye niyeti olmayan gençliğin gölgeleri istekliydi ama tüm başvurularım dosyaların altına gömüldü gitti yıllarca. Şimdilerde ise artık bu meslek modern tekniklerle yok edildi; fener evleri duruyor olsa da, onlar artık eski hikayelerdeki gecelerin uzak sisli kayalıklarında terk edilmiş bir yıldız nabzı gibi yanıp sönüyorlar sadece. O yüzden, ölene kadar asla bir deniz feneri bekçisi olamayacağımı anlamam uzun sürmedi ama yine de bunu kabullenmedim. Öğrenilmiş ama reddedilmiş bu çaresizlikle zaman içinde kapısına dayanıp da binbir zorlu uğraş ve formaliteden sonra birkaç zaman önce nihayet kendimi kabul ettirdiğim güneş feneri bekçiliği yapıyorum. Benden başka çalışan olmadığı için işim “gezici bekçiliğe” dönüşmüş olsa da bunu sürdürmeye devam edeceğimi sanıyorum. Çünkü bu konuda düz değil dairesel bir döngü, sürekli aynı noktalara uğrayarak tamamlanan bir döngü ile kendini yenileyen bir yolculuk içindeyim. Bu döngü, kendi içinde barındırdığı iç döngülerle birlikte kendi mekanizmasını beslerken, döngü dışında sürdürdüğüm değişken yollara ateş taban kalkıştığım solo toplayıcılığımı da sürdürebiliyorum. Rüzgarlı ya da engebeli yollarda olmak zaman zaman yorucu olsa da, sonunda gidip güneş feneri evlerinde dinleniyor ve topladığım solo kırıntılarını oralarda istif ve tasnif ediyor ve gün doğumu, gün batımlarının iç seslerini kaydetmeye, ekinoks günlüklerimi tutmaya devam ediyorum. Uzaklardan da olsa her birinin merdivenlerinden ya da küçük balkonlarından uzak yollara, deniz ya da bulutlara bakabiliyorum. Raflar, çekmeceler ve sandıklar dolusu solo parçaları, bir yığın başka yazılar ve karalamalar, el sallayabildiğim dürbünler, en çok atak davulcularını dinlediğim ses aynaları, gelecek alışkanlıklarım için bir usturlap ve heyecan sensörlü teleskobum da var. Bugün babamın yaş günü için uzaklardan ona el salladım hatta müzikli bir kartpostal yolladım. İki gündür dolunay, bütün kıyıları kim bilir kaç lümen aydınlatıyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder