Miskince tutulmuş bir döküm taslağı size : Pélleas ‘ım vardı, masumca ölen birinin verdiği tam elime göre küçük bir mandolinim vardı; bizi hayvanların gizinden, onların hırstan arınmış bilgeliğinden pek az şeyin ayırabildiği yaşlarda bir kedim vardı. Biriktirdiğim pullar, kesikler, öyküler vardı; Parana ‘nın yukarılarında berbat, pis bir teknenin güvertesinde sırtüstü yattığım ve yıldızların beni kapıp götürdükleri bir gecem vardı; bir A Farewell to Arms, bir Helen Hayes ‘im vardı; ve acılar çektiğim bir gece, açık bir pencere önünde, benim çektiğim acıları böylesine katıksızca paylaşanın bana eşlik edenlerden hangisi olduğunu belli etmeden gölgelerden çıkıp gelen bir elin yanağımı okşayışı vardı. Vardı benim… (Olanca yalan dolanın topuna yeğdir şu kesinleme: “Yoktu benim…”)cortazar
Timothy Treadwell, yaşadığı karmaşık hayatı ve kimlik bunalımlarından sonra kendini doğaya ve özellikle ayıların yaşamına adamış ve hayatınnın son 13 yılını Alaska ve civarlarına sıklıkla giderek, zamanını doğada geçirmiştir. Bir süre önce, çılgın ve trajik hayatını konu alan, neredeyse tamamen kendisinin sunduğu ve kendi çekimlerinden oluşan belgesel filmde (Grizzly Man) [treadwell'in alaska'da 13 yaz boyunca cektigi 100 den fazla saat filmin werner herzog(yönetmen) 'un eline gecmesi ile proje ortaya cikmis. herzog, timothy nin bu kayıtlarını gerçeklerine sadık kalarak, iyi bir derleme ile filme almıştır.] tanıdığım, Timothy Treadwell (asıl adı Timothy William Dexter) 'i daha yakından tanımak için filmi izlemek gerekir.
Geçmiş yaşamı ve içsel dünyası ile doğrudan bağlantılı bu doğaya kaçışın dışavurumu olarak eminim kendince harika şeyler hissetmiş ve elde etmiştir. Gittikçe asosyalleşen duygusal kişiliğinin yanısıra, içindeki neşeli çocuğu görmek garip, hüzünlü bir his uyandırıyor, filmi izlerken...
Timothy William Dexter (29 Nisan 1957 ~ 5 Ekim 2003)
Bu linkte, müzisyen/gitarist richard tompson 'un (kendisini fairport convention'dan bilenler bilir)Timothy belgeseli için yaptığı müzik albümü var. Dinlemeye değer.., soundtrack~grizzly man:(
mininot : Kendisinin bu kişi ile nasıl bir bağlantısı olduğu da kendimce merak konusu, nette dolaşırken farkettim...
İnsan dünyadan koptuğunu sanıyor. Ama içinde hissettiği bu direnci kırmak için, altın sarısı tozlar içinden bir zeytin ağacının yükselmesi, sabah güneşiyle göz kamaştıran kumsallar yeter. albert camus ~ defterler
kargacık burgacık şekillerle kirletilmiş mi aklanmış mı bilemediğim, neresinde kimlerin geçtiği ve hangi gizin neresinden yırtılsa uzak kağıt parçalarında dolana dolana... belki bomboş kağıtların yandığı veya duvarların yıkıldığı öte bir meskenin içinde ter atarak ya da mütemadiyen üşürken giyecek kelime aradığımda, aklıma gelen şu kelimeleri kalemdar 'ın :.,
*
" “önce kelime vardı ” diye başlıyor yohanna' ya göre incil. Kelimeden önce de yalnızlık vardı ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık. Kelimenin bittiği yerde başladı; kelime söylenemeden önce başladı. Kelimeler yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık kelimelerle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde kayboldu. Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe, yalnızlık büyüdü dayanılmaz oldu.” "
oğuz atay ~ tutunamayanlar yüz bilmemkaçıncı sayfasından...
Her şey kestanemtrak bir şekilde bitti. Çok, çok sessiz ve denizin ufkunda büyüyen serin sis. Neredeyse göremeyecektim. Neredeyse hiç göremeyecekim. Ağır ağır indi sarartı, okyanus ağır ağır duruldu. Göçmen kanat bozumundan kalma yalnız bir çığlık gibi tiz ve yankılı bir ses, ufka doğruldu, bulut yorgunu damlalar havada asılı kaldı. Gökyüzüne kök salan dallarıyla ağaçlar, kızıla çalan yapraklarıyla vedalaşırken yapraklar gökmaviyi toprağa bulaştırdı. Toprak karışımı gök nasıl olur biliyor musun ? Kestanemtrak ! Sis, ses, toz yaprakların üzerlerine son uykularına yattı. Kitaplar buraya kadar yazıldı. Şarkılar buraya kadar yankılandı. Bir çocuk ağlaması uzanarak boşluğa doğru, düşlerin üzerine yavaş yavaş yağdı. Rüzgara döndün yüzünü, rüzgarda geldiğin yerler var çünkü. Gördüğün ve görmediğin... Bir şarkı masalı, bir kervan yolu... Yaklaşan bir ifadeye doğru akarken, güven duyarken, anlamaya çalışırken, sanırken her şeyi içinde tasarladığın gibi... Çalılar arasında dans eden saçlar, gidilen yerler, harmonika ! Çimen bulaşmış küçük bir el, beyaz bir boyun, fısıltı, sevi. Göz ucuyla dünyaya bakan filizlerden düşen yağmur öpüşü tınıları. Ah ! Gözünün ucunu da olsa dışarıya çıkarma ve dünyaya açma cesaretini gösteren pervasız filiz uçlarından yağmurun öptüğü sızılar damladı. Bir bakış, bir kahkaha derinden uzanan. Fark edilmediği zannedilen bir ayrıntı. Giz. Yavaşça sarılan bir kol. Patikaya doğru koşan bir düşünce yere doğru süzülürken, güneş yanlara doğru genleşiyordu. sonra..
Bir yaz akşamı
Boğaz'ın ortasındaki Kız Kulesi'nin beyaz duvarlarında
Kızılderililerin vahşi olarak gösterildiği bir kovboy filmi izlediğinizi düşleyin...
İşte, o an, omzunuza konan martı kulağınıza şunları söyleyecektir:
'Kız Kulesi'ne de bakıyorsun, Kızılderililere de...
Ama gerçeği göremiyorsun... Gel benimle.'
-------------------------der, sUnay aKın ...
BARIŞ MANÇO & KURTALAN EKSPRES – HAL HAL
(BİO’S BANHOFF PROGRAMI - ALMANYA [ARD TV] – 1982)
Yıl 1982. Barış Manço ~ Kurtalan Ekspres.
Barış Manço’ nun 1976 yılı ”Barış Mancho” albümünün, Avrupa 'nın merkezî ülkeleri yerine; Kuzey ve Doğu Avrupa’ da biraz alıcı bulabilmesi; bunun dışında özellikle Kuzey Afrika ve biraz Uzak Doğu’ da beğeni ve alıcı bulması sonrasında; 2. Avrupa seferine planlı ve programlı bir şekilde adım atma çabalarını pratiğe döktüğü yıllar……
Barış Manço, “Baris Mançho” albümünün sonuçlarına rağmen yurtdışına açılma çabalarını; devletin denetleme mekanizması olan TRT’ nin kendisine yapacağı azizlikten bir haber, Eurovision 'un Türkiye ayağındaki elemelerinden 1. çıkarak Almanya’ da yapılacak (diye hatırlıyorum) Eurovision’ da, Türkiye’ yi kesin temsil edeceği inancıyla, elemelerinden hemen önce, yurt dışında yüzünü ve adını biraz daha gösterme; Türk isminin hala sevildiği ve Türkiye lehine gelişmeler gösterebilecek bir lobinin oluşturulabileceği Almanya !!!’ da ciddi anlamda düğmeye bastığı bu süreç içerisinde, Almanya’ nın 1. kanalı olan ARD TV’ de Alfred Biolek’ nin hazırlayıp sunduğu ““Bio’s Banhoff”” (Bio’nun İstasyonu) programına Kurtalan Ekspres 'le beraber konuk olur. Program Köln’ ün Frechen semtinde (ya da kasabasında), eski bir tramvay deposunda (kimine göre artık kullanılmayan bir tren garında) çekilir ve uzun yıllardan beri devam eden bu programın da son bölümüdür. Program, Dünya çapında starların katılımının sağlandığı tüm Avrupa’ da izlenen pahalı bir prodüksiyondur. Barış ’ın katıldığı bu program 1982 yılı rakamlarına göre 800 bin Alman Markına mal olur ve bu programa çıkan ilk Türk sanatçıdır.
baş harfleri büyük değil düşlerimin dilbilgisi yok gözyaşlarımda noktalamalar işaretler değil hislerim herhangi bir dünyanın herhangi bir yerinde istiyorum ki susarak dertleşsin bu batık şiirim anlatabilir belki yaşlar girdabımda batan gemilerimi bir eser yazmıyorum hiçbir şey çalıyor kulaklarımda belki kurtarılan bir gemi oluverir bir rüyada kitaplar parçalanıyor düşünce yanıyor bir armoni tavaf ediyor olamayan yankılarda sen bu gemiyi sanki evrenine bıraktığında daha da eskimekte olan şimdi gözlerine akan karmaşık mısralarda ulaşacak olursa eğer sana bu rüzgarsız gemi yorgun düşecekken savruk fırtınalarda ihtiyacı kalmayacak forsa cinaslarıma ses olamayan titreşimlerin marşıyla yükselirken araf korosu arkamdan zamana kitleler hücreler intihar ederken aklımda kimse yanaşmazken kendi feryadına kurmak zorundaydım bu hakir orkestrayı bırak ki bulduysan gemiyi duyduysan şiiri bırak nafile yankısıdır sözlerim kuşların umutsuz çıganına toprağın tadına varamayana savrulursan eğer bu sonuçsuz girdaba erit görünen adaları layık ol durumuna o vakit susmaya başlayacak şiirim yaş alacak gemim biliyorum ki daha çok türkü söyler ruh tek başına yoksa olur muydu bir batık bu şiir olamayan şiirim gelir miydi yanına bir gidişin gelecek hikayesidir bu çoktan gitmişlerin geçmişi bütün hepsi mutlak yalnızlıklardaki harfleri getirmekle başladı yan yana yazıyı icat edenin bütün coşkusuyla baharı bekleyen kelebeğin ölümü anlamasıyla belki dibe batmadan karaya oturur diye gemi eskimiş mezarımın cudi toprağına içinde baharsız her kelebekten bir çift taşırarak balçığa anlıyorum ki açılıyor hala ellerinde gemi zarfsız yolladığım kuşların umutsuz orkestrasına bırak yaş alıyor gemi devriliyor tek başına katma kendi çalkantına onu girdabımdan çalma görmediğin gibi beni tutamayacaksın bunu aklında olmayan bir hikaye bu başlığını koyma ah sufi sancım ah son pervanem ateşini seçemeyen yaş alıyor gemi seç artık gidişini
8 Şubat 1960. asıl adı stuart hamm olan ve otoriteler tarafından en iyi rock ve jazz bassçısı seçilen amerikalı bass gitar ustası. kendine has bir tekniği vardır. özellikle slap ve hammer denilen tekniklerin üzerinde hoş oyunlar ve tınılar çıkarır. yükses sesli müziklerde bence kendini daha iyi belli etmektedir. oldukça tekniktir kendisi hatta konserlerde çalması gerektiği notaların da dışına çıkmaz pek. hiç acele etmeyen parmakları ve sanıyorum ki sakin kişiliği, kendisini enstrümanına ve hatta müziğin geneline hakim kılar. hızlı ve hatasızdır. bir çok sağlam müzisyenin albümünde yer almıştır ve almaktadır da.. fender firması kendisine özel bir bas gitar üretmiştir. izlemek için !
solo albümleri: outbound 2000 s
show me what you can do...1998
the urge 1991
kings of sleep 1989
radio free albemuth 1988
joe satriani ile birlikte: crystal planet ~ flying in a blue dream steve vai ile birlikte: flexable ~ passion and warfare richie kotzen ile birlikte: richie kotzen / rank gambale ile birlikte: the great explorers
steve fister ile birlikte: shadow king